Düşen damlalar kadar sık ve habersizce yağıyor insanlar toprağa. Havada asılıymış gibi yaşarken hızla düşüyoruz; düşerken fark ediyoruz değişimi, farklılıkları. Bir kendimizin orada ne işi olduğunu, düşmek isteyip istemediğimizi bilemiyoruz.
Etraf, özü şekillendirir ama anlatmaz özün sahibine. Anlayamadığın ne varsa, sana anlatmayacaklar, içinde sen de farkındasın bunun.
Unutmak güzeldir bu yüzden; geçen zaman katilindir, tatlıdır zehri, kokusuzdur. Ağır ağır, belli belirsiz sindirilir bedenimizce. Böyle zehirleri sever insan. Öleceğini bilir, süreci hızlandırmak ister. Tükenişi bilip, bir an evvel ama fark etmeden ulaşmak ister, sonra da "ne çabuk geçti" der dönüp onu öldürene. İkiyüzlü, lakin bilgecedir insan.
Kar tanelerine benzemeyiz biz, yalan söylüyorlar. Yavaş yavaş dönüşenler vardır elbet, onlar da soğumuşlardır da öyle dönüşmüşlerdir kristallere. Yolun sonu önce temizlik, sonra çamurdur. Kar tanesine dönüşen bile çamura karışır, bunu idrak etmez çoğu. Kurulmuş, kendini şekillendirmiş bir madde güzeldir, ama kırılgandır, bunu yok sayarlar. Düşüşleri daha güzel olur, vardıklarında ise daha bir acır canları. O kadar sağlam duruş, şekil veriş boşunadır, onlar da erir gider. Sonunda aynı yere varacağını kabul etmeli kar tanesi, "miş gibi" yapmamalı.
En güzeli sis olmak, En kötüsü buluttan düşmek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder