23 Temmuz 2012 Pazartesi

Ayakkabı Bağı

Arkadaşlık nedir? Bu sözcüğü yanlış kullanıyoruz orası kesin de, çok mu anlam yüklüyoruz, yoksa tam tersi mi ona karar veremiyorum. 

Judas Priest'ten sonra Aynur Aydın'a geçtim şu an. 

Biriyle konuşmak, dertleşmek zor. Yalnız kalmaktan korkan insan, başka insanlarla iletişime geçiyor mecburen; birileriyle kendinden parçalar feda etmek pahasına bağlantı kurmaya, kendini güçlü tutmaya çalışıyor. Ama bir noktada bir anda kendini tamamen dökmeye karar vermek neden? Öyle bir an geliyor ki, insan artık riskleri, kayıpları düşünmeden kendini anlatmak istiyor karşısındakine. Bu insan oluyor belki farkı yaratan, belki de sadece o an.

Ama daha ilginç olan, sevdiğin, ve seni seven bir arkadaşından uzaklaşmak. 

Yapacak bir şey olmuyor. Çok şey paylaşmamış bile olsa iki kişi, yakın olabiliyor. Şehvet değil sebebi, çıkar değil. Ama kopmak gerekiyor bazen. Çünkü karşındakinin sende, senin onda ölmeye başladığını görüyorsun . Sebebi ciddi birşey de olabiliyor, küçük ve biriken şeyler de. Aradaki o rahatlık ortadan kalkıyor yavaşça, muhabbetler devam etmemeye başlıyor.

O zaman tek istenen iyi hatırlanmak, yada bir gün daha iyiyken tekrar konuşmak -artık ne zamansa o- ise, vazgeçiyorsun ondan. 

İyi arkadaş seçmenin kıstaslarından biri bu olmalı belki. İlerde kopmanı gerektirmeyecek biri olacak. 

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Angel

bu isimle o kadar çok şarkı var ki.. ekşisözlük'te benim bahsettiğim angel'dan pek bahsetmemişler diğerlerine kıyasla. oysa bence en güzeli bu.

Judas Priest'in Angel'ı bahsettiğim. bu şarkıyı ilk defa dinlediğimde sözlerini anlamadan dinlemiştim ve ezgisi büyülemişti. sözleri de ayrı bi davaymış meğerse. allahsızın biri olsam da, çok hoşuma gitti. bunu birine kim yazdırabilir, nasıl hisler bunu ortaya çıkarır, merak ediyorum. hepimiz seviyoruz, aşık oluyoruz ama bu şarkıdaki farklı. şarkıyı yazan günahkar, sevdiği kişi ise melek onun gözünde, hak etmiyor onu belki de kendince. ama özlüyor, sevdiğinin üzüntüsünü görüyor çevresindeki günahlar yüzünden. kendi günahlarından kaçmak, masumiyeti kucaklamak istiyor. ama sanki bir imkansızlık var bu işte, öyle ya kız melek, adam günahkar.

-kızların efendi adam yerine piç tercihinin küçük bir örneği daha belki de bu-
"oh angel will we meet once more – i’ll praywhen all my sins are washed awayhold me inside your wings and stayoh! angel take me away"
neden anlatılan en güzel aşkların bir sonuçsuzluğu olmalıdır hep?  




2 Nisan 2012 Pazartesi

Kadın, feminizm, ve başka şeyler..

Kadınlar... mesela annem. mesela sevgilim. mesela bütün kadınlar.. ortak yanları, farklı yönleri var, bazıları mutlu, bazıları gurur duyuyor, bazıları nefret ediyor kadın olmaktan, ama kadın onlar. 


hangisi daha kibar ya da kaba bilemiyorum: kız desem bir şey var o sözcüğün altında, bayan desem çok itici geliyor bazen, kadın diyorum. ve bu kalıplar ne ara oluştu kafamda bilmiyorum. kadınlar kendileri oluşturmuş olabilir mi, belki. belki de bu da erkek egemen toplumun bir müdahalesidir. olur ya belki de erkek egemen yapının temel unsurları, yani biz erkekler, hemcinslerimizin karşı cinse karşı çekingenliğini artırabilecek yeni bir şey bulunması gerektiğine kara vermişizdir bir ara.


 Recep İvedik'in bir yerde karşısındaki kadına bir "bağyaan!" deyişi vardı -Şahan Gökbakar bunu düşündü de mi o ayrıntıyı verdi yoksa sırf komiklik miydi bilmem orasını- o sahnede belirgin bir gerçeklik vardı aslında: cahil, ve bunu umursamadan hareket etmeye çalışan adamın karşısındaki kadına yaklaşımı. kadınlara karşı kibar olmaya "çalışan" çoğu erkekte var bence bu. olmuyor, oturmuyor, çünkü içten değil. öyle bir uzaklık var ki kadınla erkek arasında ülkemizde, eğitim seviyesi yüksek, sosyal insanlarda bile bir noktada hissediliyor bu. kendimden biliyorum. 


bir kadın ve bir erkek konuşur.. çok sıradan. ama kadınlar ve erkekler buradan çok şey çıkartabiliyorlar. bir araştırmaya göre erkekler genellikle seks yapmayı isteyecekleri kızlarla arkadaş oluyorlarmış. içgüdü, en ilkelinden üstelik. ve erkekler çoğu zaman seksi düşünüyormuş. şimdi böyle bir canlıyla konuşmak kolay mı? adamın aklından kim bilir neler geçiyor -her zaman geçiyor mu gerçekten?-küçüklüğümüzden başladık bir kızla bir oğlanı yan yana görünce "ali ayşe'yi seviyor" demeye... hep sevdi ali'ler ayşe'leri, ayşe'ler  de ali'ler de nasıl olması gerektiğini bilmiyordu birini sevmenin, hala da bilmiyor çoğu, çoğumuz.


çünkü çekiniyorlar öğretmekten. erkekler kadınlara, kadınlar erkeklere yanlış davranıyor; tutucu babalar, gelinini sevmeyen uyuz kaynanalar, maço erkekler, 4 yaşında gibi konuşan kızlar, ne kadar saçma yaratıklar olduklarını göremeyen apaçiler var bugün. televizyon, internet, insanları geliştirmedi. sadece artık cep telefonu kullanmayı bilen, çok hızlı mesaj yazan, ama konuşabileceği konu sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen insanlar var.


bugün içinde yaşadığımız ülkede kadınlar kapanmaya teşvik ediliyor. bunu isteyerek yapan bir çok kadın var. dininin, inandığının gerektirdiği bir şey ve buna hakkı olduğunu düşünüyor. doğru, buna hakkı var. ama bundan 20 sene sonra belki de aynı psikolojik etkiler yüzünden açılmak isteyen, açık kıyafetlere özenen bir kızı olacak o kadının. bütün bu "türban" mücadelesinin ortasında "bu kadınları tercihi olmalı" diyen kadınlar var, çok sert islamcılar var kadının bu konuda bir karar hakkı bile olmadığını düşünen, sözde demokratlar var, " takmasınlar, modern değil" diyen. kadınlar ve erkekler de işte bu farklı siyasi görüşler gibi ötekileştirmeye maruz kalıyor. birbirlerini anlamayan, birbirine hem muhtaç, hem de kızgın taraflar yaratılıyor. "kadınları anlamak imkansız","erkeklerin hepsi aynı", vs. vs...


kadınlar cahil toplumlarda daha çok aşağılanıyor diyoruz. gelişmiş sayılan toplumlarda da kadın vücudu meta olarak kullanılıyor oysa ki. birinde tecavüze uğrayınca öldürülen kadın oluyor, diğerinde ölen yok belki ama, erkeklerin kafasına yüklenen şey yine aynı basitlikte. biz pornolarla, seksi kliplerle, arka sayfa güzelleriyle, ulaşılamayan, fantezileri süsleyen muhteşem vücutlu(!) mankenlerle büyüdük. konu cinsellikse her şey tabuydu, porno sektörü bu yüzden yok mu zaten, tabularımızı öyle yıktık, Haydar Dümen'in sayfasındaki saçma şeylere güldük -bazılarımız o saçmalıkların ta kendisiydi oysa- aşk asla cevaplanamayan bir soru, kızlar ise bazen sadece vücudu incelenen, bazen aşık olunan, bazen  gıcık olunan ama yine de arzulanan "şey"lerdi. kızlara yaklaşmak, onlara karşı olan arzularını ifade etmek ise o kadar zordu ki.. hayalimizdeki gibi olmuyordu, o filmlerdeki erkekler gibi kızlar bize doğru akmıyordu. oysa o adam ne kadar rahattı, kızlar, para, güzel arabalar. onlara özendik. kızlar da o "çocuklara" aşık oldular.


çok karamsar oldu değil mi. bu herkesi anlatmıyor tabi ki. buradaki, genelde olan, bugüne kadar gördüğüm. 


kadınlar meta oldu, aşağılandı, zulüm gördüler, erkeklerin kompleksleri kadının yüzünde kızarıklık oldu.. feminizm ortaya çıktı.
Feminist teori toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin doğasını anlamayı amaçlar ve toplumsal cinsiyet politikaları, iktidar ilişkileri ve cinsellik üzerine odaklaşır. Feminist hareket içinde kadın ve erkeğin eşitliğini savunan gruplar olduğu gibi kadının biyolojik ve duygusal olarak erkeğe üstün ve erkeğin "tamamlanmamış kadın" olduğunu savunan daha radikal gruplar da yer almaktadır.
17.yy'dan beri gelişen bu fikir bugün kadınlara çok şey kattı. bunu anlayan ve hak veren erkekler vardı, hala da varlar. bence bu gerekli ama tehlikeli olabilecek bir yaklaşım. çünkü çoğu feminist, erkekleri gerçekten eksik görüyor, onların sekse odaklı olduğunu söylüyor, kadınları yüceltirken, erkekleri aşağılıyor. kadınların erkekler yüzünden ezildiğini söylüyor. bu kadar basit değil, kadınların ezilmesinde, yine kadınların suçu var. oğluyla daha çok ilgilenen anne, erkek torun isteyen kadın, kızını susturan, ayıp diyen kadın, erkeklerin ilgisi için kendini metalaştırmaya razı olan kadın.. bunlar sisteme uyum sağlayan kadınlar. para, güç, kariyer, otorite için güzelliğini kullanan kadınlar da bu sistemin uyumlu parçalarından değil mi? egolarının tatmini için erkeklerle oynayan kadınlar yok mu? bir çok kız "ya aslında zengin koca bulup rahat edeceksin"i geçirmiyor mu aklından? erkekte aranan önemli özelliklerden biri de durumunun iyi olması değil mi, evi geçindirmek eşit bir ailede ortak bir görev olmalıyken?


bi de aşk var, onu da yazacağım kendime göre, ama bu yeterince uzun oldu.


öptüm.